30 Ağustos 2010 Pazartesi

Tadı diLimde biR BayRam diLeğimLe…

O sabah ki telaşın tadı, bir başkadır damağımda…


O gün annemle hep sabahı beklemişizdir,
heyecandan uyuyamazdık bir türlü
Hani böyle karnınızda kelebekler uçuyormuş gibi olurda duramazsınız yerinizde ya aynen öyle…


Namaza yakın balkona çıkıp
temiz havayı içimize çekerdik annemle
kuşlar ne güzel cıvıldıyor o vakitlerde…


Beklenen vakit sonunda gelir,
Erkekler sabah namazına giderlerdi…


Biz heyecanla salona koşar
pencerinin önündeki koltuğa dizilir
ve bahçe duvarımıza bitişik olan camiideki
sabah namazını izlemeye başlardık…


bir yandanda uydu açık olur…
Mekke’de sabah namazı diye…


Namaz sonuna doğru evde bir curcuna
‘eyvah gelmek üzereler’…die..


Herkes bayramlığını giyer
iki dirhem bi çekirdek
ve beklemeye başlardık
kapının zilinin çalmasını…


Ve sonunda beklenen an gelir, kapı çalar..
büyük küçük hepimiz koşa koşa kapıya giderdik.


Boy sırasında dururduk…


Kapı açılır… ve hep bir ağızdan ‘hoşgeldiniiizz’ derdik..


Ellerinde fırından yeni çıkmış sıcacık ekmekler
selam verirler içeri girerken…


İlk önce babanın eli öpülür,
en büyük kardeşle başlar sırayla gideriz öpmeye…


mübarek elini öptürürken başını sıvazlayıp
sonrada alnına bir öpücük kondururdu babam…


sıra anneciğimizde…


pamuk annem her defasında takılır bize
yine unuttunuz annenizi diye…


sarılır sıcak yüreği yüreğine değsin diye…


öptürür yılların eskitemediği pamuk yanaklarını ve ellerini…


şimdi kardeş kardeşe bayram kutlamasına…


ilk önde sıra onun
dosttan öte,
canım feda canına ablamın…


elini öptürürken hepder
'boşuna beklemeyin harçlık marçlık yok size' die...
muzipdir ablam yine...


seni seviyoruz abla…


sıra gelir bal köpüğü gözlü erkek kardeşimin
mübarek eline…


estağfirullah estağfirullah diyerek öptürür… öper elimi…


seni seviyoruz büyük prens…


sıra geldi piyango prenses ve prense
kim daha önce el öpecek yarışındadırlar o sabah yine…


maksat el öpmekmi
bayram harçlığı kapmak mı.. bilene...


sizi seviyoruz minik piyangolar…


içeriden bir ses gelir...babam:
‘gelin bakalım yavrularım yanımaaa’


zıplaya zıplaya, koşa koşa gideriz yamacına…


ahh ahh gönlü güzel yüzü güzel canım babam
ömrün boyunca bizim için çalışmış didinmişsin…
ben giymeyim siz giyin demişsin…
hala daha da sokuşturursun elimize
utangaç bakışlarımız arasında harçlığımızı…


seni seviyoruz baba…


çaylar soğuyor hadiiii…..


bu annem… hazırladı yine bayram sabahı özel sofrasından…


en güzel tabaklarıyla,
en güzel bardaklarıyla,
en taze peynirleriyle,
en tatlı reçelleriyle
o sabah ilk bize sunardı annem…


o kahvaltı paha biçilemez olurdu…


babamın hoş sohbeti,

annemin içtenlikle gülen gözleri ve miss gibi çörekleri...

arada ortamı cıvıtan afacan cady kızları..


masanın altından ayak kavgası yapan evin minik ikilisi..


siyasetci bakışları ve muzip kahkahasıyla eniştem hammudi'…


yüreği sıcacık, sevgiye hasret...afacan damat, eşim...


hacivatla karagözüyle ablam …


işte.. tadı damaktan silinmeyecek bir bayram sabahı daha….

Hiç yorum yok: