Mahatma Gandhi
Hindistan’ın “bapu”su, yani babası sayılan Mahatma Gandhi prensip insanıydı ve “Benim mesajım yaşamımdır!” diye nitelediği mücadeleci ömrü, hep insaf ve şeref doğrultusunda, belirli kriterler çerçevesinde geçmişti. Hayatından çıkardığı derslerden birisi de insanlığın sonuna sebep olacak yedi ölümcül günahtı. Bizi uyararak tarif ettiği bu günahlar, onun felsefesinin ve sıkı sıkıya bağlandığı prensiplerinin hatlarını çiziyor.
Zahmetsiz Servet
İnsan eninde sonunda hak ettiğini elde eder. Kolay yoldan servet ve şöhret elde etmeye çalışan insanlar, vergi ödemekten, fedakârlık gerektiren durumlarda paylaşmaktan ve aldıklarının karşılığını hakkıyla verme sorumluluğundan kaçınırlar. Hâlbuki zahmetin olduğu yerde rahmet, hareketin olduğu yerde bereket vardır. Bunun bilincinde olan prensipli insanlar, bu sosyal günahtan uzak durmaya çalışır, gelirlerinin alın teriyle kazanılmış ve helal olmasına dikkat ederler.
Bilinçsiz Haz
Şuursuzca elde edilen zevklerin sonu pişmanlıktır. Olgunlaşmamış, bencil, hırslı ve doyumsuz kişiler, sorumsuzca kendi nefsini tatmin etmek, gününü geçici zevklerle geçirmek ve sürekli haz peşinde koşmakla uğraşırlar. Sonuçlarını düşünmeden elde ettikleri zevkler, bu tür kişilerin bireysel hayatlarını karartmakla kalmıyor, ailevi ve sosyal yaşamlarını da etkiliyor. Prensipli insanlar doğru ile yanlışın, zevkli veya zevksiz gibi ölçütlerle belirlenemeyeceğinin farkında olarak yaşar, sorumluluk ve insaf çemberi dâhilinde eğlenirler.
Karaktersiz Bilgi
Günümüz dünyasında bilgi muazzam bir güçtür. Bilgiye sahip olup da yetişmiş, gelişmiş, güçlü bir karaktere sahip olmayan ve bu bilgilerini kötü emelleri doğrultusunda kullanan nice insanlar vardır. Bu olgu, aslında bir gerçeği ortaya seriyor: bilim ve terbiye, eğitim ve öğretim birbirinden ayrılmamalı. Birey, bilgi ile birlikte, ahlak ve edep anlayışının verildiği bir sistem dâhilinde yetiştirilirse, insanlara faydalı olabilir.
Ahlaksız Ticaret
Ticaret, tıpkı arkadaşlık gibi saygı, dürüstlük ve güven temelinde oluşur. Dürüst davranmayan tüccar ve işadamı, güvenilir olmaktan ziyade, üçkâğıtçı, sahtekâr, yalancı gibi sıfatlarla ünlenir, böylece gelecekte yapabileceği potansiyel kazançlarından mahrum kalır. “Kazandır ve kazan” anlayışı ve ticaret ahlakına uygun iş yapan dürüst ve prensipli insanlar ise yalan söylemez, birlikte çalıştığı insanları anlayışla karşılar, yaptığı anlaşmalara sadık kalır ve her zaman kazanır.
İnsaniyetsiz Bilim
Bilimin varlık sebebi insanların huzuru ve refahıdır. Bilimsel çalışmalar yapan kimseler, insanlık ve vicdan anlayışından yoksun oldukları sürece, ellerindeki hizmet aracı insanlığın hezimetini doğurur. Bilimsel ve teknolojik gelişmelere rağmen, insanoğlunun hâlâ ruhsal ve sosyal problemlerle uğraşmakta olması bunun açık bir göstergesidir. Prensip sahibi bir insan, bilimi insanlığa faydalı olmak amacıyla inceler, öğrenir ve hayata tatbik eder.
Özverisiz İnanç
Özverisiz olmakla birlikte bir inanca sarılabiliriz, ama onu içtenlikle yaşayamayız. İnancını bir maske veya klişe olarak taşıyan birisi, onun inceliğine, yüceliğine ve gerçekliğine erememiş demektir. Dini, fikri, siyasi veya kurumsal bazda, inandığı şeyler uğrunda yaşayıp özveride bulunmayanlar asla başarıya ulaşamazlar. İnançlarında samimi ve sadık kimseler, bunun bilincinde olarak hep ihlâs ve gayret çizgisinde ilerlemeye çalışırlar.
Sonuç:
Prensipler Başarıya Götürür
Yüce insanların yaşam prensipleri, kenardan bakan bizlere çok idealistçe gelebilir, ama yaşamlarında elde ettikleri somut sonuçlar, onların ne derecede realist olduklarını gösterir. Başarılarla dolu örnek bir yaşam, Mahatma Gandhi’nin altını çizdiği “zahmet, şuur, karakter, ahlak, insaniyet, özveri ve ilkeler” sayesinde sürdürülebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder