11 Şubat 2011 Cuma

Kedi Güzellemesi

Nerede, ne zaman karşınıza çıkacaklarını asla tahmin edemezsiniz Bazen gecenin karanlığında ansızın parlayan bir çift göz, bazen alçak bahçe duvarlarından aşağı birden bire atlayan bir karartı olarak geçer gider yanınızdan, dönüp yüzünüze bile bakmadan. Bazen öyle sessiz gelir ki yakınınıza, onu karşınızda gördüğünüzde ürperir salâvat getirmek zorunda hissedersiniz kendinizi. Kimi zaman kırk yıllık tanıdık gibi ayaklarınıza dolaşır, masum gözlerle gözlerinizin içine bakar. Kimi zaman ardından seslenseniz de umursamaz, salınarak yürür gider, duymazdan gelir sizi.







Hiç görmedim, tanımadım, bilmem, diyemezsiniz. Hani birlikte geçirdiğiniz vakit, paylaştığınız mekân yoksa bile ya komşunun balkonunda ya bir ağacın tepesinde kendisini kurtaracak itfaiyeciyi beklerken, kısa bir süre bile olsa anlamlı bakışlarla göz göze gelmişliğiniz vardır. Yahut bir hafta sonu gezisinde çocuğunuzdan aldığı cesaretle kim bilir kaç metre peşinizde yürümüştür pürtelâş…






Hepsinin de renkleri, türleri başka başka; ama hep aynı pencereden aynı masum gözlerle bakarlar hayata. Kendilerinin pek umurunda olmasa da kiminin adı boncuk, sarman, maviş, pamuktur, kiminin adı mestan, duman…






Anlamak zordur kedileri…






. . .






Kimse sevmedi onları benim kadar. (Sedat Umran)






Hangi mecliste, nasıl bir muhabbetin ortasında olursa olsun kedi lafzı ağızlardan çıktığında mutlaka herkesin söyleyecek üç beş kelamı vardır mevzuya dair. Zira hemen hepimizin mazisinde, kendine has usulüyle hayatımıza sızmış ve bir zaman sonra ardında küçük hikâyeler bırakarak kaybolup gitmiş bir kedinin pati izleri mutlaka vardır.






Elbette cümle mahlukatın kendince bir güzelliği, sevecenliği vardır ancak ne köpek sevgisine benzer kedi sevgisi ne de kuş, balık, tavşan sevgisine. Köpek, kuş, tavşan, balık sevmeyen bir çocuk olabilir; lakin kedileri, hele de küçük yavru kedileri sevmeyen çocuk yok gibidir yeryüzünde.






Kediler bunun farkındadırlar ve yaratılıştan mayalarına katılan bir beceriyle en haşin, en cevval çocuğun bile olmadık hareketlerle kalbini yumuşatıp yüreğini yufkalaştırmayı bilirler. Sürekli yukarı doğru uzattıkları küçük pembe burunlarıyla, hep yalvarır gibi bakan uykulu gözleriyle, pelüş bir oyuncağı andıran parlak yumuşacık tüyleriyle, içlerinde sanki sürekli küçücük bir motor çalışıyormuş edası veren mırıltılarıyla gelir ve açık buldukları her kalbin en sıcak köşesine kıvrılıverirler.






. . .






Köyde, yaylada, şehirde hep insanların yakınında, yanında bulunmak en büyük endişesidir kedilerin. Nankörlüklerine dair koparılan onca şamataya, haklarında çıkarılan onca olumsuz deyime rağmen bu iftiralara, dedikodulara küsüp insanlardan uzaklarda bir yerlerde yaşamayı düşünmezler asla. Hatta ne sebeple olursa olsun, sahiplerinden, evlerinden ayrı düştüklerinde, rivayete göre yıldızlara bakarak fersah fersah uzakta olsalar bile günler haftalar sonra yeniden bulurlar evlerini, sahiplerini.






Kediler duymazdan gelseler de arkalarından söylenen sözleri, bazı insanlar sırf bu söylentiler yüzünden rahatsız, tedirgin olur kedilerin varlığından.






Neyse ki çoğunluk, bolluktan bereketten bir işaret sayar kedilerin varlığını, huzur ve güven duyar onların bulunduğu ortamlarda.






. . .






Kedi; yalnızların ve suskunların dostudur en fazla ve belki de bu yüzden şairlerin, yazarların, alimlerin yanında, evinde olmazsa olmazlardandır. Kitap raflarının aralarında, çalışma masalarının kenarında kendilerine bir yer bulup, dinler, okur ve anlar gibi izler sahibini. Bu dostluğun verdiği ayrıcalıkla, şiirlere, hikâyelere, romanlara kolayca sızar ve sayfalar arasında nazla, gururla usul usul dolaşırlar. Onlarca edebiyatçının, sanatçının kucaklarında kedileriyle çekilmiş fotoğrafları, kedilerin kendilerine sahip seçmekte ve onları etkilemekte ne kadar mahir olduklarının da bir belgesidir aslında.






Tıpkı bebekler, çiçekler gibi kedilerin de resimleri elden ele gezer kartpostal olur, çerçevelenip duvarlara asılır. Zaten kedi; biraz hareket eden salon bitkisi ve biraz da miyavlayan çiçektir.






İnsanlar değişir, şehirler değişir, hayatlar değişir fakat kediler her çağa, her mekâna ayak uydurmayı başarırlar. Bir yer sofrasında sininin altında da karnını doyurmayı becerir, büyük şehirlerin çöp kutularının içinde de… Marketlerden alınan mamalarla besleniyorken de ansızın bir sineğin peşine takılıp saatlerce oyalanır, dağ başında bir çiftçi


kulübesinde yaşıyorken de...






. . .






Benim küçük bir kedim vardı


Ahmak bir ayak ezdi


(Asaf Halet)






Kâh küçük ve sevimli bir dost, kâh mağrur bakışlı bir kahraman, kâh lüzumsuz işlerle etrafındakileri eğlendiren canlı bir oyuncak, kâh ettiği kabahatin farkında bir ağır suçlu… Evcil hayvandan öte evin bir ferdidir kedi. Yiyecekten içecekten onun da nasibi ayrılır. Evin en sıcak ve sakin köşesi tartışmasız hep ona aittir. Evden uzaklaşsa gitse yokluğu hissedilir, yeri boş kalır ki öleceğini hissettiği vakit sırf sahibine o hüznü tattırmamak için yaşadığı yerden uzaklaşıp ıssız mekânlarda öldüğü rivayet edilir.






Mutluluklarını, sevgilerini, hüzünlerini hülasa hiçbir hissini gizlemeyi beceremez kediler, insanlar her vakit dillerinden anlamasalar da.






Kesilmiş kulağına, koparılmış kuyruğuna, çıkarılmış gözüne rağmen, her sabah başka bir hemcisinin cesedini asfalt yollarda gördüğü halde bizden umudunu kesmeyen, kendisine uzatılan her elde dostluk arayan belki de tek mahlûktur kedi.






Birbirlerinden pek hoşlanmasalar da tıpkı serçeler gibi kediler de süsüdür şehirlerin.






Ne kadar dünya telaşıyla kaçmaya çalışsanız da onlardan, yaşadıkça birikir kedileri sevmek için bahaneleriniz.






Olmadık yerlerde hafif, sevecen mırıltılarla yanınıza gelir, ayaklarınıza sürünür, peşinize takılır yahut ağlar gibi bir sesle pencerenizin önünde, kapınızın eşiğinde sizi bekler günlerce. Kovarsınız gitmez, süt verirsiniz içmez. Her dilden anlayan Süleyman olmadığınızı bile bile yüzünüze, gözlerinizin içine bakar daima. Gözlerinden bellidir konuşmak arzusu. Hüzünlü ve naif kıssalar getirmiştir size uzak iklimlerden eski çağlardan.






Kalbinizin kapısını aralayıp da bir kez dinlemeye başladıysanız bir kediyi; ömür boyu anlatır size Nuh’un gemisini, Ebu Hureyre’yi, sırtındaki mührü, Hz. Muhammed s.a.v.’in evindeki uykusunu.





Hiç yorum yok: