1 Aralık 2010 Çarşamba

YÜZLER VE SÖYLEDİKLERİ

Siz hiç insanların yüzlerini seyreder misiniz?
Yani sokakta yürürken, bir parkta dinlenirken, otobüste giderken, bakar mısınız insanların yüzlerine ve yüzlerine oluşan garip tepkilerin, neler söylemek istediklerine ya da gözlere ve o gözlerdeki sönük siluetine?..İnsanların yüzleri size hiçbir şey ifade etmez mi? Yani onların hüzünleri, Acıları dokunmaz mı yüreğinize?Keşke birkez dikkatlice baksaydınız çevrenizdekilerin yüzünü; Her yüz sizi gerisinde gizli bir hikayeye götürecek ve neler anlatacak size.Peki hiç düşündünüz mü? Bir zil sesiyle sınıflardan koridora, Koridordan sokaklara dökülen çocukların okul çıkışı yüzlerinde filizlenen neşe, neden yansımaz Beşiktaş iskelesinde, sakız satan, Limon satan, ayakkabı boyayan çocuğun yüzüne veya lokantada balık yiyen adamın kahkahası neden tebessüm olarak bile düşmez çorbacıda oturan adamın dudaklarının kıvrımında ki düzlüğe?Torununu parka götürendedenin yüzü hiç benzer mi torununu hastaneye götüren dedeye?Peki düğün gecesinin ardından dağılmış akşamında oğlunu evlendiren anayla aynı mıdır kızını evlendiren ana, aynı türküyü mü söyler sevdiğinin mektubu gelmiş askerle, mektuba hasret asker aynı koğuşta?Görüş günü herkesi gelmiş, ama sevgiisi gelmemiş mahkumla hiç kimsesi gelmemiş mahkum farklı mı bakar duvarlara aynı ranzada?Peki, yüzün ciddiyeti midir insanı ağır ve önemli kılan, yoksa gözlerdeki ışık mıdır insanı sevimli ve değerli kılan?Bir sıcak merhaba mıdır bizim paton ağırlığımızı bizden alıp kaçan?Yüzümüzdeki ifadesizlik mi bizi asi kılacak olan?Belki de biz yüzlerini okuyamadığımız için yabancıyız kendi toprağında kendi insanına ya da maskeyle dolaştığımızdan uzağız dibimizde duranlara.Eğer okuyabilseydik yüzleri, görecektik;Doğru söyleyenin gözleri ile yalancının kaçışan bakışları arasında ne kadar fark olduğunu...Bilecektik biletim yok abi diyen çocuğun bu hayattan biletinin çoktan kesildiğini...Eğer okuyabilseydik yüzleri, görecektik ki bi ekmek parası diyenle, bi ekmek isteyen arasındaki açlığın yüze yansıyan acı gerçeği...Köy kahvesinde filtresiz cigarasını iliklerine kadar çeken yaşlı dedenin küçülmüş gözlerinde, gülerken bile onu terketmeyen garip hüzünlerini...HAYATINIZDA ÜÇ TÜR İNSANIN GÖZLERİNE BAKAMAZSINIZ:BİR: Çok sevdiğiniz, yüreğinizi kıpır kıpır eden insanla karşı karşıya geldiğinizde, hafif mahçup, kaçamak bakışlarla bir resme baktığınız gibi bakamazsınız gözlerine. Sebep kıvılcımlanan aşktır ki, zararı olmaz kimseye.İKİ: Kendinizce çok eğerli bulduğunuz insanlara duyduğunuz saygıdan dolayı bakamazsınız gözlerine. Sebebi edeptendir ki, faydası olur herkese.ÜÇ; Yaptığınız bir hatadan dolayı yüzünüz olmadığı için bakamazsınız ''onun'' gözlerine.
Bunun sesebide pişmanlıktır ki katlanırsınız neticesine.Yüzlerini ilk defa gördüğünüz, sizden yardım bekleyen insanlara, size ihtiyacı olduğunu söyleyen tanıdıklara ve yol üstünde yakaladığınız garip kullara iyi bakın bundan sonra.Bir çileyi okuyamazsanız bir gözde,Bir hikaye yakalayamazsanız herhangi bir yüzde,Ne birini sevebilirsiniz Ferhat gibi...Ne de sizi severler uğrunda dağ delinen bir Şirin gibi...Ne bir çocuğun günahsız gözlerinde ki minnette bulursunuz kendinizi...Ne de bir ninenin dua silsilesinde görürsünüz isminizi.UNUTMAYIN; gözler kalbin aynası ise bakarsınız bir gün bir başkasının gözlerine sizin yansıması düşer, hiç bilmediğiniz insanların hiç bilmediğiniz gözlerine...




                                                                                    Bedirhan Gökçe
                                                                                     Şifalı Hüzünler

Hiç yorum yok: